KÜÇÜK ALBERT DENEYİ

KÜÇÜK ALBERT DENEYİ

"Küçük Albert" deneyi, davranışçı John B. Watson ve yüksek lisans öğrencisi Rosalie Rayner tarafından yürütülen ünlü bir psikoloji deneyidir.  Daha önce, Rus fizyolog Ivan Pavlov köpeklerde koşullanma sürecini gösteren deneyler yapmıştı. Watson, Pavlov'un araştırmalarını daha da ileriye götürmekle ilgileniyordu. Bu sebeple duygusal tepkilerin klasik olarak insanlarda koşullandırılabileceğini göstermek amacıyla bir deney tasarladı.


KÜÇÜK ALBERT DENEYİ

Deneye katılan kişi Watson ve Rayner'ın "Albert B." adını verdiği bir çocuktu. Ancak günümüzde küçük Albert olarak bilinir. Watson ve Rayner, 9 aylık civarlarında olan çocuğu beyaz bir fare, tavşan, maymun, maskeler ve yanan gazeteler de dahil olmak üzere bir dizi uyarana maruz bıraktı ve çocuğun tepkilerini gözlemledi. Küçük Albert’in başlangıçta gösterilen nesnelere karşı hiçbir korku tepkisi göstermediği gözlemlenmiştir.

Albert bir dahaki seferde fareye maruz kaldığında, Watson bir çekiçle metal bir boruya vurarak yüksek bir ses çıkardı. Doğal olarak, Albert yüksek gürültüyü duyduktan sonra ağlamaya başladı. Watson beyaz fare ile yüksek sesi tekrar tekrar eşleştirdikten sonra, Albert fareyi gördükten sonra ağlamaya başladı. 

Watson ve Rayner bu konuyu şu cümlelerle ifade etti:

“Fare gösterildiğinde, bebek ağlamaya başladı. Neredeyse anında sola keskin bir şekilde döndü, sol tarafına düştü, kendini dört ayak üzerine kaldırdı ve o kadar hızlı bir şekilde sürünmeye başladı ki masanın kenarına ulaşmadan önce zorlukla yakalandı.” 

KÜÇÜK ALBERT DENEYİNDE KLASİK KOŞULLANMANIN ÖGELERİ

Küçük Albert deneyi, klasik koşullanmanın duygusal bir yanıtı koşullandırmak için nasıl kullanılabileceğine dair bir örnek sunar. 

Nötr Uyaran: Beyaz fare

Koşulsuz Uyaran: Yüksek ses

Koşulsuz Tepki: Korku

Koşullu Uyaran: Beyaz fare

Koşullu Tepki: Korku

 



KLASİK KOŞULLANMA NASIL ÇALIŞIR?

Küçük Albert Deneyinde Uyaran Genellemesi: Watson ve Rayner, insanlarda duygusal tepkilerin koşullandırılabileceğini göstermenin yanı sıra, uyaran genellemesinin de meydana geldiğini gözlemledi. Koşullanma gerçekleştikten sonra, Albert sadece beyaz fareden değil, benzer çok çeşitli beyaz nesnelerden de korkuyordu. Korkusu, Raynor'ın kürk mantosu ve Noel Baba sakalı takan Watson da dahil olmak üzere diğer tüylü nesneleri içeriyordu.

KÜÇÜK ALBERT DENEYİNİN ELEŞTİRİLERİ

Deney, psikoloji alanında yapılmış en ünlü deneylerde birisidir ve hemen hemen her giriş psikolojisi derslerine dahil edilmiştir. Ancak çeşitli nedenlerden dolayı geniş bir şekilde eleştirilmiştir. İlk olarak, deneysel tasarımın ve sürecin dikkatli bir şekilde kurgulanmadığı konusunda eleştirilmiştir. Watson ve Rayner, kendi öznel yorumlarına güvenmek yerine Albert'in tepkilerini değerlendirmek için nesnel bir araç geliştirmediler. İkincisi, deney aynı zamanda birçok etik kaygıyı da gündeme getiriyor. Küçük Albert deneyi bugünün standartlarına göre uygulanmadı çünkü bu etik dışı olurdu. 


KÜÇÜK ALBERT'E NE OLDU?

Küçük Albert'e ne olduğu sorusu uzun zamandır psikolojinin gizemlerinden biri olmuştur. Watson ve Rayner, Albert’in koşullu korkusunu ortadan kaldıramadı çünkü deney bittikten kısa bir süre sonra annesiyle birlikte taşındı. Bazıları çocuğun beyaz, tüylü nesnelere fobisi olan bir erkeğe dönüşeceğini öngördü. Ancak son zamanlarda, Küçük Albert olarak bilinen çocuğun gerçek kimliği ve kaderi keşfedildi. Psikolog Hall P. Beck tarafından yönetilen yedi yıllık bir araştırma, keşfe yol açtı. Orijinal deneyleri ve çocuğun annesinin gerçek kimliğinin izini sürerek bulduktan sonra, Küçük Albert'ın aslında Douglas Merritte adlı bir çocuk olduğu öne sürüldü. Ancak maalesef hikayenin mutlu bir sonu yok. Douglas’ın altı yaşında, 10 Mayıs 1925'te beyinde sıvı birikmesi olarak adlandırılan hidrosefaliden dolayı öldüğü öğrenildi. Beck bu olayı şu cümlelerle anlattı: "Yedi yıllık arayışımız küçük çocuğun hayatından daha uzundu." 

2012 yılında Beck ve Alan J. Fridlund, Douglas Merritte'in Watson'ın 1920 deneyinde tanımladığı "sağlıklı" ve "normal" çocuk olmadığını keşfettiklerini duyurdu. Bunun yerine, Merritte'nin doğduğundan beri hidrosefaliden muzdarip olduğunu keşfettiler ve Watson'un çocuğun durumunu bildiğine ve kasıtlı olarak çocuğun sağlığını kötüye kullandığına dair ikna edici kanıtlar sundular. Bu bulgular sadece Watson'un mirasına gölge düşürmekle kalmıyor, aynı zamanda bu iyi bilinen deneyin etik ve ahlaki sorunlarını da derinleştiriyor. 

2014 yılında, araştırmacılar William Barger adında bir çocuğun gerçek Küçük Albert olduğuna dair kanıt sunduğunda Beck ve Fridlund'un bulguları üzerine şüphe duyuldu. Barger, Merritte ile aynı gün Merritte'nin annesi ile aynı hastanede çalışan bir hemşireye doğdu. İlk adı William ancak ikinci ismi Albert ile biliniyordu. Uzmanlar, Watson'un deneyin merkezinde çocuğun gerçek kimliğini tartışmaya devam ederken, Küçük Albert'ın psikoloji alanında kalıcı bir izlenim bıraktığından şüphe yoktur.

Paylaş